Hasan
Bildirici
Türk
devleti, Kürdistan sorununu değil, kendi sistemine ortak edeceği
yönetici sorununu çözüyor. Sorunun çözümü ile, yönetici
sorunun çözümü arasında dağlar kadar fark bulunuyor.
Osmanlı’dan alınan bu alışkanlık baş edilemeyen “eşikıyayı
dağdan indirip paşa yapmak,” olarak adlandırılıyordu.
Şimdi
yaptıkları bu. Bir kaç yüz Kürde mevki ve makam dağıtarak,
Kürt sorununda açılım yaptıklarına toplumu inandırmaya
çalışıyorlar. Bu yolda başarısız sayılmazlar.
Cumhurbaşkanlığına dahi adaylık konduğuna göre, çözümün bu
biçimine inanan oldukça geniş bir çevre var. Esasında bu durum,
Türklerin ve Kürtlerin devleti ve çözümü nasıl gördüğünü
anlatmaya yetiyor. Bu durum aynı zamanda Kürtlerin ve Türklerin
demokrasiden ne anladığını da anlatıyor. Demokrasi, herkese
eşitlik, özgürlük ve adalet anlamına geliyor değil mi?
Kürtlerde ve Türklerde demokrasi kendi elemanları için daha çok
mevki ve makam anlamına geliyor.
Bu
anlayışın sıradan Kürt yurttaşın hayatına kattığı ciddi
bir değişiklik yok. Son yıllarda Kürdistan halkının hayatını
kolaylaştıran bir yasa ve kanun maddesi çıktı mı? Eskiden beri
var olan sömürge yasalarından kaçı insanlarımızın hayatından
geri çekildi?
Sanal
bir rahatlama ve iyileşme propogandası yapıyorlar. Kürtlere uygun
görülen, Bulgar veya Çeçen göçmenlerin sisteme kabul edilmesi
gibi bir şey... Pençesini kafatasımıza atmış olan devlet, hangi
yöne doğru meyledeceğimizi kendisi kararlaştırıyor. Bu konuda
öylesine cimri ve temkinli ki, sıradan bir heyet dahi devlet
kontrolünde seçiliyor.
Batıda
artık meslek olmaktan çıkmış siyasetçilik, tıpkı din adamlığı
gibi, sıradan insanın stresini attığı bir alan haline
getirilmiş. Her seçimde oradan oraya yalpalayıp duruyor, aldığımız
oy miktarına göre neşelenip veya üzülüyoruz.
Siyaset,
vatandaşlık hakkının çeyreği bile değil. Arapça at
terbiyeciliği, seyislikten isim olarak alınan siyaset, mevcut
yasalar doğrultusunda ülkeyi ve insanı yönetmektir. Olabilir ya,
milyonlarca insan siyasetle ilgilenmeyebilir, Batılı ülkelerde
olduğu gibi, sandığa da gitmeyebilir. Türk veya Kürt, yapılan
siyasetin biçimi bana çok itici geliyor. Konuşulanlar, yapılan
açıklamalar ilgi de çekmiyor. Ayrıca çekmek zorunda değil.
Herkes nasıl Hıristiyan veya Müslüman olmak zorunda değilse,
yeni çağın dini olan siyasete herkes ilgi duymak zorunda değil.
Ancak
vatandaşlık haklarının doğru kullanılması veya devletin
vatandaşlar üzerindeki sömürgeci ve faşist tahakkümüne son
vermek önemli.
Türk
devleti vatandaşlık haklarıyla çok ilgili değil. Osmanlı’daki
teba anlayışı, 20. Yüzyıl Türk yönetim sahteliğiyle yıkanarak
sahte bir vatandaşlık tanımı üretildi. Dili yasak, inancı
yasak, kültürü yasak, özgürlüğü yasak vatandaşlar... Hatta
bu vatandaşlık yasası, Osmanlı teba kültüründen de geri.
Osmanlı’da kendi isminde Ermeni ve Rum mebuslar vardı. Osmanlı'da
Türklük aşağılık bir unsur olarak görülüyor, vezirler ve
padişah kadınları genellikle yabancılardan seçiliyordu. Türkiye
cumhuriyeti devletinde ise herkes Türk ve Sünni olmak zorunda...
Yasalarda ve kanunlar da Türk ve Sünni olma zorunluluğu devam
ediyor mu etmiyor mu? Dünyada doğrudan ırk kelimesinin
geçtiği(Kahraman ırkıma gül ne bu şiddet bu celal) Türk milli
marşı Kürtlere zorla okutuluyor mu okutulmuyor mu? Kürtler zorla
askere götürülüyor mu götürül müyor mu? 20 milyon Kürdün
sorunu ile hali hazırda MİT iligileniyor mu ilgilen miyor mu?
Parlamentoya seçilen Kürtler namus ve şeref üzerine Türk
olduklarına dair yemin içiyorlar mı içmiyorlar mı?
Türk
devleti Kürt halkının vatandaşlık sorununu değil, kendisiyle
birlikte hareket etmesini istediği Kürt yönetici sınıfının
sorunlarını çözüyor. Daha doğrusu iktidarından azıcık bir
pay ayırıyor.
Bu
da Kürt sorunun vatandaşça çözümü değil, yönetici sınıfların
sorunlarının çözümü anlamına geliyor. Türkler Kürtleri bin
senedir zaten böyle idare ediyor.
Kaynak: Rojeva
Kürdistan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder