Adil Okay
Dershaneler tartışması
başladı. Kimileri AKP’ye karşı olmak adı altında dershaneleri savunur oldular.
Oysa reel politika böyle yapılmaz. Daha ilkeli olunmalıdır. Düne kadar
“özelleştirmeye karşıyız” diyorduk. Bu sloganın altını doldurmak yani özel
okullara ve tabi ki dershanelere karşı olmak gerekmiyor mu… Tabi ki gerekiyor.
Özellikle eğitim tüccarlara ve cemaatlara bırakılmayacak kadar önemli bir
alandır.
Ben 2008 yılında bu
konuda bir yazı yazmıştım ve zülfüyare dokunmuş gibi tepkiler gelmişti. Ve bu
yazıdan “dershaneler” tartışması doğmuştu. Madem yeniden bu kez “iki kötü”
arasında bu tartışma başladı “iyiler” de bu hayati konuda ilkeli bir tavır
almalı değil mi?
Peki ne yapmalı:
Yapılacak ilk iş dershaneleri kamulaştırmak ve orta öğretimde de eğitimin
çıtasını yükseltmektir. Bu gün AKP ile Fethullah cemaati arasında “dershaneler”
üzerinden bir kavga var diye değil, doğrusu bu olduğu için dershaneler ve özel
okullar kamulaştırılmalı – veya kapatılmalı ve Ortaöğretimin kalitesi
yükseltilmelidir. Sonuç itibariyle şu anda var olan hiçbir dershane (bazı
belediyelerin eğitim destek evlerini saymazsak) “bağış – inayet - kamu hizmeti”
amaçlı değildir…
Eğitim tüccarlara ve
tabi sözüm ona “hayır” için dershane açan şeriatçı cemaatlara bırakılmayacak
kadar ciddi bir konudur…
Ufuk açıcı olabilir
diye 2008 yılında yazdığım söz konusu makalemi ve bu tartışmaya katılan bir
dershane öğretmeni ile bir öğrencinin e-mektubunu paylaşıyorum.
12 Eylül Dershaneler ve Yarış Atları
Kız kardeşim ve
yeğenlerim her yıl okullar açılana kadar yazlıkta kalırdı. Bu yıl erken
döndüler. ‘Hayrola ne oluyor’ dedim. ‘Abi’ dedi, ‘yeğenin lise sona geçti. Bu
yıl sınava hazırlanmalı.’ ‘Ee’ dedim ‘daha okullar açılmadı.’ O da bana mahcup
bir halde, ‘Tamam ama dershaneler açıldı’ dedi.
Ya bizim zamanımızda
dershane falan yoktu. Hele hele böyle şantajla çalışanların ilk maaşlarını
ödemeyen, sigortasız, çok az maaşla yarı köle-yarı öğretmen çalıştıran, Türkiye
genelinde toplam ciroları milyar dolarları bulan sektör olarak dershaneler
hayal bile edilemezdi. Çok örnek alınan Avrupa’da da yok bu sektör. Çocuklara
zayıf dersleri için özel ders aldıran aileler var tabi. O özel ders de cep
harçlığı için çalışan üniversite öğrencileri tarafından evlerde verilir. Öyle
kentlerde gözünüze dershane ilişmez. Ne de reklamları. Örneğin orta büyüklükte
bir kentte bizde olduğu gibi yüzlerce dershane yoktur. Sadece bir tane vardır.
12
Eylül darbesinden sonra kurulan YÖK gibi faşizm kurumları nasıl üniversiteleri
kışlalara – liselere dönüştürdüyse, milli eğitim bakanlığı da ilköğretim
okullarını ve liseleri faşist ve şeriatçı kadrolarla doldurdu. Geçen çeyrek
yüzyılda yapmadıkları tahribatı bırakmadılar. Sonuç ortada: Test manyağı olan,
sorgulamayan, ezberlenmiş sözlerle konuşan, bir konuda kompozisyon yazamayan,
dünyadan bi haber öğrenciler ile tüccar ruhlu öğretmenler, köle arayan dershaneler ve diplomalı
işsizler ordusu.
KPSS icat oldu,
öğretmen adaylarının çoğu açıkta kaldı. Onlar da açlığa dayanamayıp
dershanelerde yarı köle gibi çalışmaya razı oldular. Örgütlenme-mücadele zaten
ülke genelinde zayıflamıştı. Bir zamanlar saygı gören öğretmenlerin büyük
çoğunluğu da sürüye katıldılar. Okullarda verdikleri dersleri ciddiye almayıp
öğrencileri özel ders almaya teşvik ettiler. Okul çıkışı ya özel ders vermeye
ya okey-batak oynamaya koştular. Sendikalara üye olmak, oralara gitmek yerine
oyun salonları onlara daha cazip gelmeye başladı. Öğrenciler gibi öğretmenler
de tek tipleşti. Düzeyleri düştü. Bu olumsuz gelişmelere direnen öğretmenler de
azınlık olarak itilip, kakıldı. Fişlendi. Sürüldü.
Anne-babalar da dershane yollarında
‘at’laşıyorlar
Dershanelerde
çocukların yarış atı haline geldiğinden şikâyet ediyor ana babalar. Ama; 1-
Kendilerinin de onlarla birlikte ‘at’laştıklarını fark edemiyorlar. 2- Hem
kızıp, hem düzene itaat ediyorlar. Milli Eğitime ve Dershanelere karşı hiçbir
eylem yapmıyorlar. 3- Ve en kötüsü çocuklarının geleceğini düşündüğünü söyleyen
ana babaların birçoğu ikiyüzlü. Çocukları sınavı kazanamazsa el alem ne der
diye kaygılanıyorlar. Çocukları sınavı kazanan akrabalar, komşular, arkadaşlar
karşısında küçük düşme kaygısıyla kendi egolarını tatmin için uğraşıyorlar.
Çocuklarından kapasitelerinden fazla başarı bekleyip onların kişiliklerinde
yaralar açıyorlar. Savunu aynı: ‘Başka çare mi var, mecburuz, sistem böyle,
herkes aynı şeyi yapıyor, çocukların geleceği için, v.s’ . Tabi başka çare de
aramıyor, sormuyor, sorgulamıyorlar.
Bu
ülkede milyonlarca çocuk zorunlu ilköğretimden sonra okuyamıyor. Milyonlarca
aile dershane parası bulamıyor. Kapitalizmin
‘eğitim ve fırsat eşitliği’ sahte. Sadece Türkiye’de değil, Avrupa’da da
istatistiklere göre, bir işçi çocuğunun taşradan büyük kente gelip ciddi
üniversitelere gitmesi çok zor. Şırnak lisesi ile Ankara lisesi mezunları
arasındaki farkı- haksızlığı düşünün.
Paris’in varoşlarında
oturan bir arkadaşım, çocuğu kent merkezinde daha iyi bir liseye gitsin diye
evini Paris’e taşımıştı. Hadi o patrondu. Ya işçi çocukları. Yani Avrupa’da
yaşayan mültecilerin veya göçmen işçilerin, hatta Avrupalı işçilerin -öyle
bilmeden, araştırıp karşılaştırmadan iddia ettiği gibi- tuzu kuru değil. Bir
işçi ailesi, değil bizim küçük patronlar gibi haftada birkaç kez lokantaya
gitmek, çocuklarıyla birlikte ayda bir kez lokantaya zor gidebiliyor. Dışarıda
kahvaltıya gitmek ise sadece hayal. Öyle sıfır kilometre arabaları, villaları falan
da yok. Kent merkezlerinde yaşayan iki çocuklu bir aile 60 metre karelik bir
evde oturabiliyorsa şanslı sayılıyor, çocukları da, Türkiye’de yaşayan bir
bürokrat ya da küçük patron çocuğundan daha şanssız-kötü koşullarda yaşıyor.
Avrupa ülkeleri son onbeş yıldır ciddi bir ekonomik krizin pençesinde. Refah on
yıllar öncesinde kaldı. Krizin faturası önce işçilere, memurlara ve işsizlere
kesiliyor. Sosyal haklar her geçen gün daha da budanıyor.
Eylül geldi dershaneler okullardan
önce açıldı
Dershaneler açıldı.
Ebeveynler dershaneler önünde kuyruğa girdi. Çocuklar isyan edin. Yarış atı
olmayın. Çocukluğunuzu ve gençliğinizi sistemin ve ebeveynlerinizin çalmalarına
(boş zamanlarınızın oyun, eğlence, spor, müzik, kitap okuma v.b. yerine dershanelerde
geçmesine ) izin vermeyin. Tabi internet salağı da olmayın, meslek öğrenin.
İlla mühendis veya doktor olmak gerekmiyor ‘adam gibi adam’ veya ‘kadın gibi
kadın’ olmak için. (Tabi doktor ve mühendislere karşı değilim. Dünyaya bu
meslek grubundan insanlar da gerekli. Ağabeyim Arif Okay makine mühendisi aynı
zamanda araştırmacı yazar, keza Doktor Nedim İnce de öyle.) En son izlediğim
‘Güney Sanat Tiyatro Topluluğu’ üyelerinin hemen hepsi işçi ve öğrencilerden
oluşuyordu. Tüm izleyiciler gıpta ile karışık saygıyla alkışladı çocukları.
‘Az Çalışmalı Aşka
Zaman Ayırmalı’ başlıklı makalem de bu özlemi dile getirir. Yani insanların
günde dört saat çalışıp, kalan zamanlarını aşka, sanata, spora, çocuklara
ayırabileceği bir dünya özlemini. Ki bu da imkansız değil. Ancak bunun için
kapitalizm denilen bu acımasız sömürü sistemini alaşağı etmek gerekiyor.
Dershaneleri de kapatıp kültür merkezlerine veya meslek okullarına dönüştürmek
ve orta öğretimde de eğitimin çıtasını yükseltmek.
SONSÖZ: 12 Eylül darbesinin üzerinden 28 yıl geçti. Bu karanlık günün
yıldönümünde eğitim sistemine eğilmek istedim. Dershanelerden yola çıktım,
buralara kadar geldim. Konuyu daha fazla dağıtmadan, çocukların ve ebeveynlerin
dershane çarkında yarış atı haline gelmelerine karşı son sözümü, çocuklar için
yazdığım bir şiirimle ve bir de dilekle bağlayayım: Umarım gelecek yıl, 12
Eylül mimarları hak ettikleri yerde, cezaevlerinde olurlar. Ve eğitim sistemi
değiştirilmek üzere masaya yatırılır.
NOT: Bu
tartışmayı 2008 yılında başlattığımda bana gelen mesajlardan 2 tanesini yazımı
tamamlamak amacıyla seçtim.
Eğitimci arkadaşım Bedia’dan
gelen yorum- e-mektup:
Bedia…
(bedia…@hotmail.com)
|
|
Envoyé
:
|
jeu.
25/09/08 10:09
|
À
:
|
adil
okay (adilokay@hotmail.fr)
|
Canım arkadaşım ,
Aslında birçoğumuzun düşündüğü ama dile getiremediği konuyu dile getirdiğin
için teşekkür ederim .Hani derler ya nereden başlamalı,her yanı ......değnek.
Maalesef özel sektörde, hele hele eğitim sektöründe çalışan olmak, sömürünün
çarklarında ezilmekten başka bir şey değil. En acısı da ne biliyor musunuz?
Gerek dersaneler, gerekse özel okullar özellikle Mersin için söylüyorum:
Dershane ve Özel okul patronlarını araştırdığında bunların, bir dönem
''sömürüsüz bir dünya şiarıyla' 'yollara dökülenlerden başkası olmadığını göreceksin.
O nedenle iki ucu .....değnek demeyi uygun buldum. Çünkü bu patronları
eleştirdiğinizde hemen sizi karşı cepheye hizmet etme damgasıyla damgalıyorlar.
Ya da biz de emekten yanayız... gibi tatlı sözlerle sizi solcu solcu
sömürüyorlar.
Dedim ya Adilciğim, Sen aslında çomağı çok kötü yere soktun. İyi de ettin,
belki de herkesin bir yerden düşünmeye başlama zamanı geldi de geçiyor. Aslında
bu konu üzerine tartışılacak çok şey var. Örneğin işin bir başka boyutu da bu
sektörler de çalışan öğretmenler. Uzun zamandır bu öğretmelerin örgütlülüğü
konusunda kafa yordum Adilciğim, her yer de olduğu gibi bu sektörde de işsizlik
korkusu öğretmen camiasını bitirmiş. Herkes şikayetçi fakat çözüm konusunda
maalesef adım atmaktan korkuluyor.
Canım arkadaşım, şu anda okuldayım çok kısa zamana çok şey sığdırmaya çalıştım. İleriki zamanda bu konuyla ilgili sana somut örnekler sunmak isterim. Birçok genç arkadaşımın günde 8–10 saat çok komik rakamlara çalıştığına, çoğunun sigortasının bile tam yatmadığına v.b. konulara. Zor bir alan seçmişsin daha önce de belirttiğim gibi çomağını arı kovanına sokmuşsun. Ama zaten senin stilin bu. Sözünü esirgememek. Çıplak krala çıplaksın demek. Bu nedenle daha önce de başın ağrımıştı biliyorum. Ama sen ağrıyan başını eğmemiştin. İyi de yapmıştın. İyi ki varsın. Yanındayım, yanındayız. Bedia.
Canım arkadaşım, şu anda okuldayım çok kısa zamana çok şey sığdırmaya çalıştım. İleriki zamanda bu konuyla ilgili sana somut örnekler sunmak isterim. Birçok genç arkadaşımın günde 8–10 saat çok komik rakamlara çalıştığına, çoğunun sigortasının bile tam yatmadığına v.b. konulara. Zor bir alan seçmişsin daha önce de belirttiğim gibi çomağını arı kovanına sokmuşsun. Ama zaten senin stilin bu. Sözünü esirgememek. Çıplak krala çıplaksın demek. Bu nedenle daha önce de başın ağrımıştı biliyorum. Ama sen ağrıyan başını eğmemiştin. İyi de yapmıştın. İyi ki varsın. Yanındayım, yanındayız. Bedia.
Pedagog Nevin Ak’tan bir yorum
…nevin
(…nevin@...)
|
|
Envoyé
:
|
jeu.
25/09/08 19:56
|
À
:
|
adil
okay (adilokay@hotmail.fr)
|
Merhaba.
Dershanelerin düzenin içinde kendiliğinden oluşturulan
bir çarpıklık olduğuna katılıyorum.80,90 arası dur denilip yerine çözüm
konabilirdi ama sistem isini biliyor. O gençlere derneklerde, evlerde
kendi kendine veya dostane oluşturulan fedakarlık sınıflarında eğitim verilmeye
çalışıldı. Hala çalışılıyor.
Sistemi ters yüz etmek için büyük bir
silgiyi taşıyacak kadar insan olsa bile; o kalabalığın tutacak enerjisi
var mı? Bu arada silgiyi tüketen oluşumları da unutmamalı!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder