Adil Okay
“katırlar ah katırlar/ ah işte taşıyor
ölülerimizi/ ah işte orada doğunun doğusunda/ kara gömülü ölülerimiz… Kim
verecek hesabını dökülen kanın/ kar aydınlığında ölü gözlerin…”[ii] (Ahmet Ada)
Roboski’ye,
kanayan yaramıza değinmeden önce tarihe bir yolculuk yapmak gerekecek. Zira
biz on yıllardır katliamlara uyanıyoruz. Bu son derken, kabuslarımız sona
erecek, geçmişle yüzleşilecek, suçlular yargılanacak, demokratikleşiyoruz, çağ
atlıyoruz derken muktedirlerin yeni bir saldırısıyla karşılaşıyoruz. Roboski
artık bardağı taşıran damla oldu. Artık susmanın onursuzluk ve suç ortaklığı
sayılacağı bir dönmedeyiz.
Roboski’de kendi vatandaşlarını bombalayarak katledenler bu cesareti
nereden buldular?
Onlar bu cesareti Zilan’dan aldılar, Dersim’den aldılar, 12
Mart’tan, 12 Eylül’den aldılar. 1990’lardaki yargısız infazlardan aldılar. 17
bin fail-i meçhulün faillerinin bulunmamasından-yargılanmamasından aldılar.
Aralık ayında Kahramanmaraş’ta yüzlerce insanı katledenlerden hesap
sorulmamasından aldılar. Onlar bu cüreti yine Aralık’ta “hayata dönüş
katliamının alkışlanmasından aldılar. Anımsayınız: Medya ve siyasi partilerin
büyük çoğunluğu bu katliamı alkışlamıştır. Gerçekler yıllar sonra ortaya çıkmıştı.
Ancak Roboski dönüm
noktası oldu. AKP hükümetinin “demokratikleştik, çağ atladık” dediği bir
dönemde gerçekleşen bu katliamın üstü örtülemeyecek. Peki AKP hükümeti neden
katilleri koruyor. Bunun iki nedeni var. Eğer katliamın üzerine samimi olarak giderse
hükümetin sorumluluğu ortaya çıkacak ve Kürt seçmenlerini kızdıracaktır. Diğer
nedeni de orduyla kurduğu denge bozulacaktır. AKP için insanın önemi yoktur.
Mutlak iktidarın önemi vardır. Zira son yolsuzluk operasyonunda da gördük ki:
Bu mutlak iktidarın nimetleri vardır.
Avukatlarım neden öldürüldü
Artık ölüm haberleriyle uyanmak istemiyorsak geçmişle
yüzleşmeliyiz. Bu ülke geçmişiyle yüzleşmelidir. Gerek tek tek bizim kişisel
tarihimiz, gerek toplum olarak tarihimiz acılarla yoğrulmuştur. Biz o kadar
öldük ki. O kadar ölüme katliama tanık olduk ki. Kabuslarımız bitecek diye umut
ederken yeni bir kabus başlıyor. 1978 de sivil faşist güçlerin silahlı bir
saldırısında, bir pusuda 5 kurşun yedim. Şans eseri ölmedim. Ama sıkıyönetim
mahkemeleri, katilleri değil beni tutukladı. 2 Avukatım vardı. Güzel iki insan.
Para talep etmeden üstlenmişlerdi savunmamı. Ceyhun can şairdi. Tip
kurucularından. 1979 da katledildi. Diğer avukatım Halil Güllüoğlu CHP’liydi
Maraş olaylarında müdahil avukat olduğu için 1980 de katledildi. Sonra 12 Eylül
arkadaşlarımı idam etti. İşkencede katletti. Sonra cezaevinde devlet dersinde
katledildi yoldaşlarımız.
İşte bunlar tarih olacak derken, demokratikleşiyoruz
masalları bize tatlı ninni gibi gelirken Roboski yeniden kanattı yaralarımızı.
Ne yapmalı
Bizim devletimiz, işkencede öldürülen Metin Göktepe ve Engin
Çeber için özür dilemişti. Bu da önemliydi. Ben de bu özre, yazdığım tiyatro
oyununda bir replikle yanıt vermiştim: “Bir özür yeter mi, bir özür yeter mi,
bin can için bir özür yeter mi?”. Bu replik 12 Eylül karanlığında katledilenler
için yazılmıştı. Peki ya Roboski için bir özür yeter mi? Yetmez ama özrün
arkasından sorumluların yargılanması önemli bir adım olabilir. Katliamın
sorumlularının yargılanması sonucu Roboski’de yakınlarını kaybedenlerin
yüreğinin “yarısı” bir nebze iyileşir.
Roboski’de devletin
bombaları ile (13 yaşında) katledilen çocuklardan Erkan Encü'nün annesi Felek
Encü şöyle haykırıyor: "Ağlamaktan gözlerimizden yaş dökülmüyor.
Gözlerimizden yaş yerine kan dökülecek. Başka katliamlar olsun istemiyoruz. Bu
nedenle vicdanlı kişilerden yardım istiyoruz, bu askerden, devletten hesap
sorulsun istiyoruz"
---------
[i] Roboski
katliamı için düzenlenen panelde yaptığım konuşma metninin güncellenmiş
özetidir.
[ii] “Çiçek Kokan
Ağzı”, S.27, Ahmet Ada, Şiirden yayıncılık, İstanbul, 2013.
Web site: www.adilokay.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder