“Balbay’dan bu konuda, kendisinden çok daha fazla
mağdur olan tutsaklar için ses çıkarmasını bekliyoruz. bu günlerde Balbay’ın
ağzından çıkacak her cümle manşetten verilecektir.
Tabi Veli Küçük gibi tescilli çocuk
katilleri ve/veya Mehmet Ağar gibi yargısız infaz amirleri için değil,
“özgürlük ve eşitlik” şiarlarıyla hapse atılmış, mağdur edilmiş tutsaklar için
ses çıkarmasıdır beklediğimiz. Her ne kadar o tutsakların çok büyük
çoğunluğu, vakur ve mağrur biçimde,
başları dik:
“Pişman değiliz, yine yazarız, konuşuruz,
yürürüz… Mağdur değil, tarafız” deseler de…”
Adil Okay
MUSTAFA BALBAY HAKKINDA SON KEZ YAZIYOR ve TALEPTE BULUNUYORUM
Gazeteci
Mustafa Balbay, tahliye oldu. Darısı geride kalan 54 gazetecinin başına.
Balbay’ın tahliyesi uzun tutukluluk mağduriyetine dayandırıldı. Ve tabi
milletvekili seçilmesine. Ben Balbay hakkında iki kez yazmıştım. Birincisi
Balbay’ın hapishanede 500. Gününü doldurması üzerine yükselen –tabi ki haklı-
tepkiler üzerineydi.. .
Balbay’ın içinde yer aldığı çevrenin açtığı
kampanya dolayısıyla bu kesime bir hatırlatma yapmış ve “MUSTAFA BALBAY, BARIŞ AÇIKEL, FÜSUN ERDOĞAN, EROL
ZAVAR, NACİ GÜNER, VE DİĞERLERİ…” başlıklı
makalemde şöyle demiştim:
“Son günlerde cezaevinde hüküm giymeden 500. gününü dolduran Mustafa
Balbay’a ve diğer Ergenekon sanıklarına yapılan haksızlık konuşuluyor. Elbette
tutukluluk süresinin bu kadar uzun sürmesi, en başta insan haklarına aykırı. Ve
yeniden hatırlatmak gerekiyor ki; bu haksızlık Ergenekon’la başlamadı.
Özellikle 12 Eylül faşist darbesinden sonra yüz binlerce insan devletten
alacaklı oldu. TC sadece bu nedenle AİHM’de defalarca mahkum oldu. Ve halen bu
gün, hüküm giymeden cezaevinde 1000. Gününü dolduran siyasi tutsaklar var.
Gönül isterdi ki, Ergenekon sanıklarına yapılan haksızlığı yazan bazı
‘demokrat’ yazarlar, Balbay’dan, Haberal’dan, Tuncay Özkan’dan çok daha fazla
mağdur olan sosyalist tutuklular için de üç beş cümle yazsalardı.
(…)
Peki, Ergenekon
davasından çok önce Balbay’ın rekorunu kıran, haksızlığa uğrayan politik
tutsaklar ne olacak. Birkaç örnek vereyim: 68 kuşağından Naci Güner. Cezaevinde hüküm giymeden, 1000. Gününü doldurdu. Özgür
Radyo Genel Yayın Koordinatörü Füsun
Erdoğan. Hüküm giymeden 1000. Gününü doldurdu. Odak gazetesi yazı işleri
müdürü Erol Zavar. Yıllardır
cezaevinde. Kanser hastası. 20. Kez ameliyat oldu. Buna rağmen tahliye
edilmiyor. Bu liste, muhalif Kürt gazeteciler ile birkaç yüzü bulabilir.
O halde, ‘Balbay bırakılmalıdır’ derken, ‘insan hakkı ihlali’ söylemimizde samimi isek, ondan çok önce tutuklanan gazetecilerle düşünce suçluları da serbest bırakılmalıdır demeliyiz. Zamanında tahliye edilmeyerek ölümlerine neden olunan Kuddusi Okkır, Güler Zere, İsmet Ablak gibi ölmesi beklenen 100 kadar politik tutsağın daha cezaevinde olduğunu da unutmayalım….” (Okay,17 Ağustos 2012.)
O halde, ‘Balbay bırakılmalıdır’ derken, ‘insan hakkı ihlali’ söylemimizde samimi isek, ondan çok önce tutuklanan gazetecilerle düşünce suçluları da serbest bırakılmalıdır demeliyiz. Zamanında tahliye edilmeyerek ölümlerine neden olunan Kuddusi Okkır, Güler Zere, İsmet Ablak gibi ölmesi beklenen 100 kadar politik tutsağın daha cezaevinde olduğunu da unutmayalım….” (Okay,17 Ağustos 2012.)
(Yukarıda
adlarını andığım tutsaklardan gazeteci Füsun Erdoğan ile Naci Güner bu ay
içerisinde, yani tutukluluklarının 8.yılında, hiçbir delil olmaksızın müebbet
ve 3 bin yıl hapse mahkum edildiler.)
Mustafa Balbay son kitabımda nasıl geçiyor
Balbay hakkında
ikinci kez, bu yıl yayınlanan ve basında tahminimden fazla yer bulan “Ben çıkana kadar büyüme e mi….” adlı
kitabımda, yazar Zeynep Oral’dan
alıntı yaparak yazmıştım. Bir bölümünü söz konusu kitabımı halen okumayanlar
için aktarıyorum:
“Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Soner Yalçın ve… Bu kitap
hazırlanırken Ahmet Şık ve Nedim Şener tahliye edildi. Geç kalan
adalet. Ne yazık ki “adaletin” değil geç kalmak, hiç uğramadığı on binlerce
politik tutsak ve yüze yakın gazeteci halen içeride. (…) Yine 2012’nin
Nisan–Mayıs-Haziran döneminde altısı gazeteci 24 kişiye TMK’dan 41 yıl 9 ay
hapis cezası verildi. Temmuz 2011’de mahkemeler, gazetecilere üç ayda 44 yıl 8
ay hapis cezası vermiş ve diğerlerine de 223 yıl hapis istemişti. (…) Birkaç
örnek daha vereyim: Atılım gazetesi eski yazı işleri müdürü Hatice Duman tutukluluğunun 10.yılında hüküm giydi, Ekmek ve
Adalet dergisi yazı işleri müdürü Wernicke Korsakoff hastası Mustafa Gök tam 8 yıldır, gazeteci Sedat Şenoğlu 7 yıldır, Aydınlık
dergisi Ankara temsilcisi Hikmet Çiçek
4 yıldır, Gün TV genel yayın koordinatörü Ahmet
Birsin 3 yıldır tutuklu. Türkiye’yi AİHM’de mahkum ettiren Nuri Akalın, hüküm giymeden 11 yıl
hapishanede kalmıştı.
Gazeteci Zeynep Oral da bu duruma isyan etmiş. Aşağıda bir bölümünü
paylaştığım “Çocuklar” adlı makaleyi kaleme almış: ““Nedim’in (Nedim Şener
b.n.) 8 yaşındaki kızı Defne, babası hapisteyken resim defterine çizdiği hiçbir
ev resmine kapı ya da pencere koymuyordu.
Babası hapisten çıktı, çizdiği evlere pencere, kapı ekledi.(…) Mustafa Balbay’ın ve Tuncay Özkan’ın çocukları çıkmıyor aklımdan... Yağmur Balbay 8,
Deniz Balbay, bebek, Nazlıcan Özkan 15 yaşındaydı babaları içeri alındığında.
Aradan 4 yıl geçti. Balbay kardeşler hâlâ sık sık babalarının eski
programlarını izleyerek onun konuşmalarını dinleyerek ve görüş günlerini hiç
ama hiç kaçırmamaya çalışarak özlem gideriyorlar. Bugün 19 yaşında olan
Nazlıcan ise, 18. Yaş gününde babasını ziyarette, ona güzel görünmek için
giydiği boncuklu elbisesinin nasıl aramaya (jandarma- gardiyan araması b.n)
takıldığını ve boncukların kesilip biçildiğini ve paramparça bir giysiyle
babasının karşısına çıktığını hiç unutmayacak…”
Kitabımda Balbay konusunu Zeynep Oral’a
katkı yaparak şöyle bitirmiştim:
Zeynep
Oral’a katkı
“Artık Yeter” diye
haykıran Zeynep Oral’ın o zor sorusunun yanıtını, “Kaç on yıldır bu ülkenin çocuklarının hapishane kapılarında büyümeye
çalıştıklarını” ve “Ya
dokunamadıklarım, bilmediklerim, duymadıklarım” diye mütevazı biçimde
belirttiği “büyük çoğunluk” hakkında
bilgiyi, mektuplarından bölümler aktardığım politik tutsaklar “İçeriden”
veriyor. Onların çocukları hapishane kapılarında veriyor. O çocuklar da hiç bir
görüş gününü kaçırmak istemiyor ama isteseler bile tüm görüş günlerinde, tutsak
anne ve / veya babalarının ziyaretine gidemiyorlar.
Araya
yüzlerce - binlerce kilometre giriyor, parasızlık giriyor, ziyaret yasakları
giriyor.
İşte bu kitabın bir amacı
da: Halen (5-10-20-30 yıldır) hapishanede olan, “çocukları görüş günlerinde
büyüyen”, o “vakur çoğunluğun” sesini duyurmaktır…
Ayda - yılda bir
gidebildikleri hapishane kapılarında anne ve baba sıcaklığı arayan çocukların,
duvarları delip geçen çığlıklarının sesini, duymayanlara duyurmaktır…
(…) Mustafa Balbay’ın eşi küçük çocuklarını, “Baban
çalıştığı yerde yatmak zorunda” diye ikna etmiş. Ne kadar hazin değil mi? Anne
ve baba, çocuklarının idrak edemeyecekleri ağır, sancılı bir gerçeklikle tanışıp
travma yaşamasını istemiyorlar. Diğer yandan 31 yıldır tutsak olan Tahir Canan’ın, 28 yıldır tutsak olan Muzaffer Öztürk’ün ve diğer sosyalist
/ yurtsever tutsakların çocuklarını, Kardelen’i, İlhan’ı, İmran’ı, Gülistan’ı,
Seher’i, Rojda’yı ve diğerlerini “baban çalışıyor, yakında evine dönecek” diye
avutmak ne yazık ki mümkün olmamış. Onlar doğum günlerini hep babasız
kutlamışlar.
O “Görüş günlerinde büyüyen çocuklar” artık gerçeği biliyorlar. Özlemi,
hasreti. Görüş günlerinin çilelerini. İtilip kakılmayı. Kışın soğukta, yazın
kavurucu sıcakta babalarını - annelerini görebilmek için beklemenin acısını
tanımışlar. Odatv davasından tutuklu Barış Terkoğlu’nun eşinin ifade ettiği
gibi o ‘Standard 45 dakika’ya sığmamış sevgileri, özlemleri, sözleri. Tahir
Canan ve Muzaffer Öztürk gibi 12 Eylül faşist darbesinden bu yana, neredeyse
çeyrek asırdır hapishanede olan Hasan
Gülbahar, Halil Gündoğan, Hasan
Erdemli, Osman Evcenli, Tuncay Kurtbaş, Cemil Erdem, Cuma Özkan ve
yakınları adalet beklemişler. “Adalet” gencecik 7 TİP’li öğrenciyi hunharca boğarak, işkence yaparak öldüren
katillere uğramış, bu sapıklar 7-8 yıl bile yatmadan AKP’nin 3. Yargı paketinde
gizlice geçirdiği “özel afla” çıkmışlar ama bu paketler –adlarını yukarıda
saydığım- devrimci tutsakları görmezden gelmiş, çocuklarına, anne ve babalarına
hayal kırıklığı yaşatmış. Ve onlar: Çeyrek yüzyıldır zindanda olan, infazları
yakılan devrimciler –duyarlı bir grubun tüm çabalarına karşın- yok sayılmış.
Kitapta
adları geçenlerden kimler tahliye oldu
“Ben çıkana
kadar büyüme e mi…” adlı kitabımda adları geçen yüzlerce politik tutsaktan
–kitap yayınlandıktan sonra- tahliye edilenler oldu. Ne kadar katkım(ız) oldu
bilemiyorum. Hanım Onur, Hediye Aksoy, İsmet Ayaz, Mustafa Balbay ve 12 Eylül
davalarından dolayı, tam çeyrek yüzyıldır tutsak olan ( yani Mandela’dan daha
fazla yatan) 10 devrimciden üçü tahliye oldu. Bu arkadaşlar: Tahir Canan (32
yıl), Hasan Gülbahar (30 yıl) ve Muzaffer Öztürk (28 yıl). Tahir, Hasan ve
Muzaffer Tahliye olduktan sonra ziyaretime gelip beni onurlandırdılar. Bu
insanların teşekkürü, bu insanların samimiyeti, halen sevgi dolu oluşlarını
görmek bana yetti. Varsın milletvekili olmasınlar.
Ama içeride hala 20-25 ve 30 yıldır
yatan, sol, sosyalist ve yurtsever tutsaklar var. Onların içeride kalması
sevincimizi buruk kıldı. Ve son aylarda, yıllarda AKP’nin hayasız rehin
politikası sonucu hasta tutsaklar sorunu kanayan bir yaramız.
Balbay’dan bu konuda, kendisinden çok
daha fazla mağdur olan tutsaklar için ses çıkarmasını bekliyoruz. Haberal gibi
bir MHP’liden değil ama Sosyal Demokrat olduğunu söyleyen Balbay’dan
bekliyoruz. CHP içerisinde bu konuda duyarlı vekiller olduğunu biliyoruz. Ancak
bu günlerde Balbay’ın ağzından çıkacak her cümle manşetten verilecektir.
Tabi Veli Küçük gibi tescilli çocuk
katilleri ve/veya Mehmet Ağar gibi yargısız infaz amirleri için değil,
“özgürlük ve eşitlik” şiarlarıyla hapse atılmış, mağdur edilmiş tutsaklar için
ses çıkarmasıdır beklediğimiz. Her ne kadar o tutsakların çok büyük
çoğunluğu, vakur ve mağrur biçimde,
başları dik:
“Pişman değiliz, yine yazarız, konuşuruz,
yürürüz… Mağdur değil, tarafız” deseler de…
Kaynakça:
Adil Okay, Ben Çıkana Kadar Büyüme e mi…”, Nota Ben yayınları, Ankara, 2013.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder